Kitap Önerisi: Vahşi Kadının Yolculuğu, Didem Çivici

Kitap Önerisi: Vahşi Kadının Yolculuğu, Didem Çivici

”Bir kadının yaşamında güç, ruh ve keyif yoksa kendi vahşiliğiyle bağlantısı kopmuş demektir.” (Tami Lynn Kent, Wild Feminine)

Vahşi kelimesi karanlıkta olan, yabani ve hayvani olan, gölgede kalan, bilinç dışında yaşayan saf benliğe denir. Vahşi öz’e yolculuk, kendimle, yaşamla ve köklerimle yeniden bağlantıya geçmeyi, duygularımı bastırmadan hakikilik ve şeffaflıkla ifade etmeyi, hikayelerimi ve geçmişten beri taşıdığım yaraları aydınlığa çıkarmayı, hikaye ve yaralarımın şimdiye etkisini fark etmeyi öğretir. Ayrıca başkalarının hikayelerini ve yaralarını, duygularını ve ihtiyaçlarını duymayı da öğretir. Clarissa Pinkola Estes Kurtlarla Koşan Kadınlar adlı kitabında şöyle der: ”Vahşi gücünü kaybetmiş kadın yorgundur, suskundur, hassastır, kafası karışıktır ve cansızdır; utangaçtır, sıkışmış hisseder, hayatı içersinde kapana kısılmıştır, dizginlenmiş ve baskılanmış hisseder, kendi hayatında kendi hevesi yoktur, korkmuştur, zayıf hissederi mutsuzdur. Çoğunlukla öfkeli ve kızgındır, kontrol ve manipüle edildiğini hisseder ve özgürce yaşayamaz.”

Bu ifadeler özünü yitirmiş olan modern insanı anlatmaktadır. Onun kendi bedeniyle, yaratıcılığıyla, potansiyelleriyle ilişkisi kesilmiştir. Hayalini kurduğu ilişki çok uzaklardadır. Çoğumuz, vahşi özümüzle temasımızı yitirmiş insanlar olarak hayatlarımızı vasat bir şekilde idame ettirmeye çalışırız. İçimizdeki o kocaman karanlık boşluğa temas etmemek, yalnızlığımızı hatırlamamak adına işe, alışveriş merkezlerine, güzellik ve spor salonlarına, genelevlere veya kişisel gelişim çalışmalarına koşar ya da kendimizi politikaya ve yardım kurumlarına adarız. Kısacası karanlığımızla, yani vahşi olanla yüzleşmemek için elimizden gelen her şeyi yaparız. Çünkü karanlık bilinmezlikle doludur. Bize kimse yüzümüzü o boşluğa, ışığa değil de karanlığa dönmemizi söylemedi. Potansiyellerimizin ve yaratıcı gücümüzün o karanlıkta olduğunu o karanlıkta olduğunu ve karanlığın, vahşi özün bize kalan en kıymetli miras olduğunu da kimse söylemedi. Mutsuzluğumuzun, huzursuzluğumuzun, ve tatminsizliğimizin köklerinin karanlıkta uzandığını göremedik, görsek de yok saydık. Şu soruları cevaplayamadık:

Seçimlerim bana mı, yoksa başkalarına (topluma, aileme, sosyal çevreme…) ya da geçmişime (travma ve hikayelerime) mi aitler?

Dünyada gördüğüm hastalıklar, savaşlar, ihanetler, krizler, kazalar… görmeyi reddettiğim karanlığımın bilinme çabaları olabilir mi?

Kararlarımı (evlilik, çocuk, kariyer…) kendi karanlığımdan kaçmak ve iyi hissetmek uğruna bilinçsizce alıyor olabilir miyim?

Bana ait olduğunu düşündüğüm onca kararın ardındaki dinamikleri görebilsem ve bu dinamikleri değiştirmeye kalksam ne, nasıl değişirdi?

Alışkanlıklarımız ya da tekrar eden olaylar kendi iç dinamiklerimizle ilgili ipucu vermektedirler. Fakat sorun şudur ki biz hikayelerimize, hikayelerimizin içindeki duygulara ve tüm bunların şimdiye izdüşümüne bakmayı bilmiyoruz. İstediğimiz kadar iyi hissetme çabasında olalım, hayatta ileriye doğru yürürken arkamızda sürüklediğimiz bir çuval var ve biz onu durmaksızın yok sayıyoruz. Sonuç olarak, iyi hissetmek uğruna yaralarımızdan kaçacak kararlar alıyoruz ve aynı çukurlara tekrar düşüp duruyoruz Benzer sorunlara sahip insanlara aşık oluyor, benzer duygularla savruluyor ve hoşlanmadığımız durumlar karşısında da benzer tepkiler veriyoruz. Yani gücümüzü kaybediyoruz. Bu kitap vahşi özümüze geri dönmemizi öğütlerken aynı zamanda bunun bir yolculuk olduğunu ve düşmenin kalkmak kadar doğal olduğu mesajını vermektedir. Umarım keyifle okursunuz!

 

Latest posts by Uzman Psikolog İlayda Tüter (see all)

Bir cevap yazın